Stil ve Telif Hakkı Arasında: Ghibli Tarzı Yapay Zeka Sanatı

Stil ve Telif Hakkı Arasında: Ghibli Tarzı Yapay Zeka Sanatı

Fırça darbeleri tuval üzerinde dans eder. Çizginin kıvrımı hikâye anlatır. Animasyonda ışığın bulutlardan süzülme biçimi bizi başka dünyalara taşır. Stil, bir parmak izi gibidir: benzersiz, tanınabilir, değerli. Peki bu tarz bir parmak izinin telif hakkını alabilir misiniz?

ChatGPT'nin Ghibli tarzı görsel üretme özelliği piyasaya sürüldüğünde, sosyal medya büyülü manzaralar ve fantastik karakterlerle doldu taştı. Sıradan fotoğraflar, sanki Miyazaki'nin hayal gücünden fırlamış gibi görünen düşsel sahnelere dönüştü. Bu sihirli değişim, kullanıcıları büyülerken telif hakkı kanunlarının kalbine dokunan hukuki sorular da beraberinde getirdi. Özellikle yapay zeka modellerinin eğitim sürecinde nerede ve nasıl telif hakkı ihlallerinin gerçekleştiği, bu ihlallerin model çıktılarına nasıl yansıdığı ve bunların hukuki sonuçları üzerine kapsamlı bir analiz yapmak gerekiyor.

Stil ve İfade Arasındaki İnce Çizgi

Telif hakkı kanunları temel bir prensibe dayanır: fikir-ifade ikilemi. Fikirler, kavramlar ve genel yöntemler telif hakkıyla korunamaz: yalnızca bunların özgün ifadeleri korunabilir. Sanatsal stil genellikle bu kategoriye girer: özgün bir ifadeden ziyade bir yöntem veya yaklaşım olarak kabul edilir. Bu ayrım, telif hakkı hukukunun temel taşlarından biridir ve 19. yüzyıldan beri dünya genelinde benimsenen bir doktrindir.

Kanunlar, yaratıcı ifadeleri korurken yeni fikirlerin ve sanatsal yaklaşımların akışını sağlayan dikkatli bir denge kurar. Melankolik manzaralar çizme konseptinin telif hakkını alamazsınız, ancak belirli bir tuvaldeki özgün manzaranızın hakkını alabilirsiniz. Animasyonda yumuşak kenarlar ve pastel renkler kullanmak koruma altında değildir; ancak Totoro ya da "Ruhların Kaçışı" filmindeki belirli sahneler korunur. Bu ayrım önemlidir çünkü sanatsal gelişim, var olan stillerin üzerine inşa edilir ve yeni yorumlar getirilmesiyle mümkündür.

Telif hakkı koruması için bir ifadenin karşılaması gereken belirli kriterler vardır. Özgünlük, somutluk ve yaratıcı seçimler bu kriterlerin başında gelir. Bir eserin telif hakkıyla korunabilmesi için yaratıcının kendi zihinsel çabasının ürünü olması, somut bir formda sabitlenmesi ve belirli yaratıcı kararlar içermesi gerekir. Ghibli'nin karakterlerinin özgün tasarımları bu kriterleri karşılarken, anime tarzında büyük gözler kullanmak gibi standart özellikler bu kapsamda değerlendirilmez.

Amerikan mahkemelerinde 2023'te görülen Dr. Seuss davası, bu karmaşıklığı gözler önüne serdi. Mahkeme, Dr. Seuss'un çizim stilini taklit etmenin tek başına telif hakkı ihlali olmadığına; ancak karakterlerin ve sahnelerin doğrudan reprodüksiyonlarının ihlal oluşturduğuna hükmetti. Hakim şöyle karar verdi:

"Telif hakkı bir tarzı değil, o tarzın belirli tezahürlerini korur."

Bu karar, stil ve ifade arasındaki hukuki ayrımı netleştirmesi açısından önemli bir emsal oluşturdu ve yapay zeka tarafından üretilen içerikler için de uygulanabilecek bir çerçeve sundu.

Yapay Zeka Çağında Bulanıklaşan Sınırlar

Yapay zeka, geleneksel stil-ifade ayrımını bulanıklaştırır ve telif hakkı hukukunun temel varsayımlarını sorgulamamıza neden olur. İnsan sanatçılar genellikle etkilendikleri eserlerden öğeleri seçer, uyarlar ve dönüştürürler. Yapay zeka ise farklı çalışır: bir sanatçının tüm eserlerini analiz ederek tarzın matematiksel bir özetini çıkarır ve bu özeti kullanarak yeni eserler üretir.

Ghibli stilinde eğitilen bir yapay zeka modeli, stüdyonun filmlerinden yüzlerce ya da binlerce kare üzerinde eğitilmiştir. Bu, tek bir eserin kopyalanmasından öte, tüm bir sanatsal kimliğin özümsenmesidir. Yapay zeka, belirli bir sahneyi birebir kopyalamadığında bile, stüdyonun on yıllara yayılan yaratıcı çalışmasının özünü yakalayabilir. Bu durum, telif hakkı hukukunun koruma kapsamının dışında kalan bir alanı işaret eder.

Dahası, yapay zeka çıktıları, tıpkı parmak izleri gibi benzersizdir: aynı istem iki kez verildiğinde bile farklı görüntüler üretir. Bu nedenle, klasik yan yana karşılaştırma yaklaşımı artık yeterli değildir. Mahkemeler, benzerliği değerlendirmek için daha sofistike yaklaşımlar geliştirmek durumunda kalacaktır. Bu bağlamda, yapay zeka çıktılarını değerlendirmek için stil özeti veya stil yoğunluğu gibi yeni hukuki kavramların geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Buradaki merkezi hukuki soru şudur: Miyazaki'nin belirli bir karakterini veya sahnesini kopyalamak açıkça telif hakkı ihlali oluştururken, Miyazaki'nin tarzının matematiksel bir kopyasını oluşturmak ve bunu yeni içerikler üretmek için kullanmak nasıl değerlendirilmelidir? Bu, ifade midir yoksa sadece fikir midir? Mevcut telif hakkı doktrini bu soruya net bir yanıt vermekte zorlanmaktadır; çünkü yapay zeka teknolojileri, hukukun geleneksel kategorilerinin ötesinde yeni yaratım biçimleri sunmaktadır.

Eğitim Aşamasındaki Telif Hakkı İhlalleri

Yapay zekanın öğrenme süreci, telif hakkı hukuku açısından en kritik aşamadır. Bu süreçte binlerce eser sistematik olarak kopyalanır, işlenir ve analiz edilir. Bu kazanda, Miyazaki'nin tüm filmleri, karakterleri, manzaraları ve renkleri birbirine karışır. Hukuki perspektiften, bu kazanda ortaya çıkan her bir görüntü potansiyel olarak bir başkasının telifli eseridir.

Yapay zeka eğitilirken her film karesi, her çizim kopyalanıyor. Peki bu yasal bir soygun mu? Dünyanın dört bir yanındaki telif hakkı yasaları; ABD'de 17 U.S.C. § 106, AB'de 2001/29/EC Direktifi, Türkiye'de 5846 Sayılı Kanun, genellikle bu devasa kopyalamaya "Dur!" diyor; eser sahibinin izni olmadan yapılan bu işlem, çoğu yerde açık bir ihlal. Çin de bu konuda katı ama mahkemeleri henüz net bir yol çizemedi. Teknolojiye kapıyı aralayan tek istisna, 2019'da yapay zeka eğitimi için özel bir izin çıkaran Japonya mı olacak? Birleşik Krallık gibi diğerleri ise bu teknolojik devrime hukuki olarak nasıl ayak uyduracağını hala çözmeye çalışıyor. Sonuçta, izin alınmadıkça atılan her adım, geliştiriciler ve eser sahipleri için küresel bir hukuki mayın tarlasında yürümek anlamına geliyor ve bu karmaşa kolayca çözülecek gibi görünmüyor.

Özellikler, ABD'de 2025 yılında sonuçlanan Thomson Reuters davası, yapay zeka dünyasında bir dönüm noktası oldu. Delaware Bölge Mahkemesi, Ross Intelligence'ın Westlaw'un telif haklı içeriğini yapay zeka eğitiminde kullanmasının adil kullanım (fair use) olmadığına karar verdi. Hakim Bibas'ın kararında şöyle yazıyordu:

"Başkasının onlarca yıllık emeğini birkaç saniyede kopyalamak, yaratıcı sürecin hızlandırılması değil, çalınmasıdır."

Bu karar, tüm yapay zeka eğitiminin telif hakkı ihlali olduğu anlamına gelmese de; ticari amaçlarla ve özellikle rekabet yaratacak şekilde izinsiz içerik kullanımının hukuki riskleri hakkında önemli uyarılar içerir. Ghibli filmlerini izinsiz bir şekilde yapay zeka eğitiminde kullanan bir şirket, benzer argümanlarla karşı karşıya kalabilir.

Ülkeler Arası Hukuki Farklılıklar

Telif hakkı kanunları, uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler kapsamında belirli bir uyum gösterse de; önemli bölgesel farklılıklar mevcuttur. Bu durum, yapay zeka geliştiricileri için adeta bir "hukuki saklambaç" oyunu yaratır. Eğitim verisinin toplandığı, modelin eğitildiği ve hizmetin sunulduğu ülkelerin her biri farklı hukuki rejimler sunabilir.

Japonya, yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesi için dünyanın en liberal telif hakkı rejimlerinden birine sahiptir. 2018 yılında yapılan bir yasal değişiklikle, telif haklı içeriklerin bilgi analizi amacıyla kullanımı serbestleştirildi. Japonya Telif Hakkı Kanunu'nun 30-4. maddesi, "eğlence amaçlı olmayan" veri analizi ve yapay zeka eğitimi için telif haklı içeriklerin kopyalanmasına açıkça izin verir. Bu düzenleme, Japonya'yı yapay zeka geliştiricileri için adeta bir veri madenciliği cenneti haline getirmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde durum daha karmaşıktır. Amerikan telif hakkı sisteminin temel unsurlarından biri olan adil kullanım doktrini, dört faktörlü bir değerlendirmeye dayanır: kullanımın amacı (ticari mi, araştırma mı), eserin doğası, kullanılan kısmın oranı ve kullanımın potansiyel pazar etkisi. Thomson Reuters davası, yapay zeka eğitimi için bu doktrinin sınırlarını net bir şekilde ortaya koymuştur. Ancak Google Books davasındaki kararlar gibi bazı emsal örnekler, belirli koşullar altında kitlesel veri kullanımının adil kullanım kapsamına girebileceğini göstermiştir.

Avrupa Birliği, 2019 tarihli Dijital Tek Pazar Telif Hakkı Direktifi ile metin ve veri madenciliği için özel istisnalar getirmiştir. Direktifin 3. ve 4. maddeleri, bilimsel araştırma ve ticari amaçlarla veri madenciliğine belirli koşullar altında izin tanır; ancak kritik bir fark, ticari veri madenciliği için hak sahiplerinin çekilme (opt-out) hakkına sahip olmasıdır. Bu durum, içerik sahiplerinin belirli teknik önlemler (örneğin robot.txt, metadata) ile içeriklerinin yapay zeka eğitiminde kullanılmasını engelleyebilecekleri anlamına gelir.

Bu hukuki farklılıklar, yapay zeka şirketlerinin stratejik davranış biçimlerini de etkiler. Veri toplama Japonya'da gerçekleştirilebilir, model eğitimi Singapur'da yapılabilir, hizmet ise küresel olarak sunulabilir. Böyle bir durumda hangi ülkenin kanunlarının geçerli olacağı hususu karmaşık bir hukuki soruna yol açar. İhlal davalarında, ihlal eyleminin gerçekleştiği yer, davacının bulunduğu yer ve hizmetin sunulduğu yer arasındaki ilişki, yargı yetkisini belirlemede esas rol oynar.

Uluslararası telif hakkı hukukundaki bu farklılıklar, yapay zeka alanındaki regülasyon tartışmalarını da şekillendirmektedir. Küresel harmonizasyon çabaları, yapay zeka teknolojilerinin sınır ötesi doğası göz önüne alındığında, giderek daha acil bir ihtiyaç haline gelmektedir.

Veri Zehirlenmesi: Teknik ve Hukuki Boyutlar

Yapay zeka modellerinin eğitiminde kullanılan verilerin hukuki statüsü, modelin kendisini ve çıktılarını doğrudan etkiler. Telif hakkı ihlali yapılarak toplanan verilerle eğitilen bir model, teknik terimle zehirlenmiş kabul edilebilir.

Veri zehirlenmesinin teknik göstergeleri çeşitlidir. Model, bazen bir Ghibli karakterini neredeyse birebir kopyalayabilir. Bu durum, genellikle modelin belirli girdi verilerine aşırı uyum (overfitting) gösterdiğinin işaretidir. Daha sinsi durumlarda, zehirlenme algoritmanın derinliklerinde gizlenir: orijinal eserlerin kalıntıları model parametrelerinde saklanır ve belirli koşullar altında ortaya çıkar.

Hukuki açıdan, veri zehirlenmesi yeni ve karmaşık sorular doğurur: "Eğer model telif hakkı ihlaliyle beslenirse, tüm çıktıları da ihlal sayılabilir mi?" Bu sorunun yanıtı, telif hakkı hukukunun temel prensiplerine ve teknolojik gerçekliklere dayanır. Telif hukukunda işleme eser (derivative work) kavramı, var olan bir esere dayanarak oluşturulan yeni eserleri kapsar. Yapay zeka modelinin çıktıları, eğitim verilerine dayanarak oluşturulduğu için işleme eser olarak değerlendirilebilir mi?

Avrupa'daki bazı mahkemeler, kirli eller doktrini (unclean hands doctrine) adı verilen bir prensip uygular. Bu doktrine göre, hukuk dışı eylemden (telif hakkı ihlali) fayda sağlayan bir taraf, bu fayda üzerinde yasal hak iddia edemez. Benzer şekilde, telif hakkı ihlali yapılarak eğitilen bir yapay zeka modeli, çıktılarına ilişkin telif hakkı iddiasında bulunamayabilir.

Dava sonuçları, modelin tamamen yok edilmesini gerektirebilir. Bu durum, algoritmik iade (algoritmic disgorgement) olarak adlandırılan radikal bir çözümü beraberinde getirir. Böyle bir sonuç, yapay zeka şirketleri için felaket niteliğinde olabilir: milyonlarca dolarlık yatırım, milyarlarca hesaplama ve hepsi silinebilir, tek bir nedenden: eğitim verisinin izinsiz kopyalanması.

Bu riskleri azaltmak için yapay zeka şirketlerinin uyguladığı teknik ve hukuki stratejiler geliştirilmektedir. Veri filtreleme, lisanslı içerik kullanımı, temiz oda yaklaşımları ve telif hakkı tazminatları gibi önlemler, endüstrinin adapte olmaya çalıştığı çözümler arasındadır. Ancak bu alandaki hukuki standartlar henüz tam olarak oturmamış olup, gelecek yıllarda verilecek önemli davalar endüstrinin yönünü belirleyecektir.

Kullanıcı Sorumluluğu ve Riskleri

Yapay zeka araçlarının yaygınlaşması, sıradan kullanıcıları da telif hakkı hukukunun karmaşık dünyasına sokar. AI görsellerini indiren, kullanan, paylaşan her birey; farkında olmadan telif hakkı ihlalinin potansiyel suç ortağı haline gelebilir. Bu durum, dijital içerik kullanımında yeni bir dikkat ve sorumluluk seviyesi gerektirir.

Kullanıcı sorumluluğu, telif hakkı hukukunun "doğrudan ihlal" ve "dolaylı ihlal" kavramlarıyla ilişkilidir. Doğrudan ihlal, korunan bir eserin izinsiz kopyalanması, dağıtılması veya gösterilmesidir. Dolaylı ihlal ise, başkalarının ihlal eylemini bilerek teşvik etmek ya da katkıda bulunmaktır. Yapay zeka kullanıcıları, özellikle belirli karakterleri veya sahne kompozisyonlarını talep eden promptlar yazarak potansiyel olarak her iki ihlal türüne de bulaşabilirler.

Kullanıcı için temel hukuki soru şudur: Bu AI çıktısı, korunan bir esere önemli ölçüde benziyor mu? Örneğin; ChatGPT'ye "Ghibli tarzında bir köy" istemi verildiğinde, bazen Miyazaki'nin belirli bir film karesine çok benzeyen bir görüntü üretilebilir. İşte tam bu noktada, hukuki risk maksimum seviyeye çıkar.

Peki, yapay zekanın ürettiği o Ghibli tarzı görüntü, Miyazaki'nin eserine hukuken ne zaman fazla benzer sayılır? İşte bu sorunun yanıtı, telif hakkı dünyasında tek bir reçeteyle gelmiyor. ABD'nin meşhur önemli benzerlik (substantial similarity) testi sadece bir başlangıç; küresel bir standart yok ve her hukuk sistemi bu mayınlı araziye kendi adımlarını atıyor. Mesela İngiltere veya Kanada gibi Commonwealth ülkelerinde kilit soru şudur: Eserin can alıcı, önemli bir kısmı (substantial part) çalındı mı? Burada sadece kopyalanan bölümün niceliği değil, eserin ruhunu taşıyan niteliği de masaya yatırılır; minicik ama kilit bir detay bile ihlal bayrağını dalgalandırabilir. Peki ya Avrupa Birliği? Evet, orada Adalet Divanı kararlarıyla orijinallik standardı büyük ölçüde uyumlaştırıldı: Eser, yazarın kendi fikri yaratımı olmalı ve onun kişiliğini yansıtmalı. Ancak bu ortak standardın sahadaki uygulamasında milli hukukun tatları hala hissediliyor.

Örneğin Almanya, bu kişisel fikri yaratım (persönliche geistige Schöpfung) unsurunun derinliğine inerken, Fransa geleneksel olarak yazarın kişilik mührünü (l'empreinte de la personnalité) taşıyan o özgün ifadeye daha fazla odaklanabilir. Yani, AB içinde bile bir eserin genel izlenimi (Gesamteindruck) veya yazarın damgası gibi unsurlar, ihlal değerlendirmesinde farklı ağırlıklarla tartılabilir. Kısacası, yapay zekanın ürettiği bir görüntü ile orijinali arasındaki benzerliğin hukuki kaderi, hangi mahkemeye ve hangi milli yoruma denk geldiğinize göre değişebilir. Testlerin adı ve vurgusu farklı olsa da, hepsi o kritik soruyu yanıtlamaya çalışır: Eserin korunan özgün kalbi kopyalandı mı? Ancak unutmayın, bu teknik analizin sonucu kadar, o çıktının nasıl kullanıldığı da risk seviyesini belirleyecektir.

Kullanıcı sorumluluğunda ticari ile ticari olmayan kullanım arasındaki ayrım kritiktir. Ghibli tarzında bir AI görüntüsünü sosyal medyada paylaşmak, genellikle düşük risk taşır ve potansiyel olarak ABD'de adil kullanım çerçevesinde değerlendirilebilir. Ancak aynı görüntüyü ticari bir ürüne (t-shirt, poster, kitap kapağı) dönüştürmek ve satmak, çok daha yüksek hukuki risk oluşturur. Ticari kullanımlar, mahkemelerde genellikle daha titiz bir adil kullanım testine tabi tutulur.

Kullanıcılar ayrıca hizmet şartları ve platform politikaları ile de bağlıdır. Çoğu yapay zeka platformu, hizmet şartlarında kullanıcıların telif hakkı ihlalinde bulunmamasını şart koşar ve sorumluluğu kullanıcıya aktarır; ancak bu tür sorumluluk aktarımlarının tüm yargı bölgelerinde ve durumlarda geçerli olmayabileceği unutulmamalıdır.

ChatGPT'nin kullanım şartlarından bir hüküm

Telif hakkı dışındaki diğer hukuki riskler de göz önünde bulundurulmalıdır. Marka hakkı ihlali (tanınmış bir karakter veya logo kullanımı), kişilik hakları ihlali (yaşayan kişilerin görüntülerinin izinsiz kullanımı) ve aldatıcı ticari uygulamalar (bir yapay zeka ürününün belirli bir stüdyo tarafından onaylandığını ima etmek) gibi riskler söz konusudur.

Teknoloji hızla ilerlerken, hukuk sistemleri genellikle daha yavaş adapte olur. Bu boşlukta, etik kararlar ve bilinçli tercihler, yasal zorunluluklardan daha önemli hale gelir. Yapay zeka kullanıcıları, hem kendi hukuki risklerini azaltmak hem de yaratıcı sektörlerin sürdürülebilirliğine katkıda bulunmak için dikkatli ve bilinçli seçimler yapmalıdır.

Sonuç: Gelecek Nasıl Şekillenecek?

Stil ve telif hakkı arasındaki karmaşık ilişki, yapay zeka çağında yeniden tanımlanmaktadır. Ghibli tarzında AI sanatı, bu evrimleşen hukuki manzaranın mükemmel bir örneğidir. Yapay zeka teknolojileri geliştikçe, telif hakkı hukuku da bu yeni gerçekliğe ayak uydurmak durumunda kalacaktır.

Mevcut hukuki çerçeve, yapay zeka eğitiminde ve çıktılarında telif hakkı ihlallerini değerlendirmek için tam olarak yeterli değildir. Stil ile ifade arasındaki ayrım, yapay zekanın öğrenme biçimiyle giderek bulanıklaşmıştır. Thomson Reuters davası gibi önemli emsal kararlar, bu alanda ilk adımları atmış olsa da; daha fazla hukuki netliğe ihtiyaç duyulmaktadır.

📌
Sonuç olarak, yapay zeka ile telif hakkı hukuku arasındaki kesişim; önümüzdeki on yılda dijital içerik ekosisteminin şekillenmesinde kritik bir rol oynayacaktır. Bu alandaki gelişmeler, hem teknolojik inovasyonu teşvik etmeli hem de yaratıcıların haklarını koruyacak dengeleri sağlamalıdır. Dengenin nasıl kurulacağı ise sadece hukukçuları ve teknoloji geliştiricilerini değil; tüm dijital içerik kullanıcılarını ilgilendiren kapsamlı bir meseledir.