Yapay Zeka Teknolojileri ve Hukuki Çerçeve: Thomson Reuters-Ross Intelligence Davası
Şubat 2025'te verilen karar, yapay zeka eğitiminde telif haklı içerik kullanımına ilişkin ilk büyük hukuki emsal olarak yapay zeka endüstrisinin geleceğini şekillendirecek. Bu dönüm noktası, teknolojik yenilikçilik ile fikri mülkiyet koruması arasındaki hassas dengeyi nasıl değiştirecek?

Hukuk Kütüphanesinde Başlayan Çekişme
Hukuk dünyasının köklü ismi Thomson Reuters, 2020 yılının Mayıs ayında yapay zeka ile hukuki araştırma hizmeti sunmayı hedefleyen bir startup olan Ross Intelligence aleyhine dava açtı. Kimse adliye koridorlarında başlayan bu çekişmenin, yapay zeka endüstrisinin geleceğini belirleyecek bir mihenk taşı olacağını tahmin etmemişti. Kağıt tozu kokulu hukuk kütüphanelerinden silikon vadisinin yüksek teknoloji dünyasına uzanan bu ihtilaf, iki farklı çağın çarpışmasıydı.
Çekişmenin merkezinde, "headnote" adı verilen hukuki özet notları vardı. Bu kavramı anlamak önemli: Headnote'lar, Amerikan hukuk sisteminde özel bir yere sahip editoryal içeriklerdir. Mahkeme kararları genellikle onlarca sayfa olabilir ve karmaşık hukuki analizler içerir. Thomson Reuters'ın Westlaw platformundaki editörler, bu uzun kararları inceleyerek içlerindeki temel hukuki prensipleri çıkarır ve bunları kısa, öz paragraflar halinde özetler. Bu özetlere "headnote" denir. Avukatlar ve hukuk araştırmacıları için bu özet notlar, binlerce sayfalık içerik arasında aradıkları hukuki prensipleri hızlıca bulmalarını sağlayan değerli pusuladır.
Thomson Reuters, yıllar içinde milyonlarca mahkeme kararını inceleyerek kapsamlı bir headnote koleksiyonu oluşturmuş ve bunları kendine özgü "Key Number" sistemiyle kategorize etmişti. Bu içerik, şirketin Westlaw platformunun en değerli varlığı haline gelmişti.
Olaylar 2018'de Ross'un Thomson Reuters'a yaklaşmasıyla başladı. Genç yapay zeka şirketi, Westlaw'un içeriğini lisanslamak istedi. Amacı basitti: hukuki araştırma süreçlerini yapay zeka ile devrimleştirmek. Thomson Reuters, doğrudan rakip olacak bir girişimi beslemenin ticari açıdan mantıksız olacağını düşünerek bu talebi reddetti. Reddin ardından Ross Intelligence, alternatif ve tartışmalı bir strateji geliştirdi.
2019 yılında Ross, LegalEase adlı üçüncü bir şirketle anlaştı. LegalEase, serbest çalışan avukatları kullanarak "Bulk Memo" adı verilen dokümanlar oluşturdu. Bu avukatlara verilen talimat ilginçti: Westlaw'un headnote'larını birebir kopyalamamak ancak onlardan "esinlenmek" ve benzer soruları yanıtlamak. Yaklaşık 25.000 Bulk Memo hazırlandı ve bu dokümanlar, Ross'un yapay zeka sisteminin eğitim verileri haline geldi.
Thomson Reuters, bu dolaylı yoldan içeriğinin kullanıldığını fark ettiğinde, 2020 Mayıs'ında dava açmakta tereddüt etmedi. Dava dilekçesinde, Ross'un telif hakları ihlali yaptığı, haksız rekabet oluşturduğu ve ticari sırlarını çaldığı iddia ediliyordu. Ross cephesinde ise savunma stratejisi netti: Yapay zeka eğitimi için kullanılan içerik, Amerikan telif hakları hukukundaki "adil kullanım" (fair use) doktrini kapsamındaydı.
2021'in başlarında, Ross Intelligence mali yükü kaldıramayarak operasyonlarını durdurdu. Ancak dava, önemini koruduğundan, devam etti. Thomson Reuters, telif hakkı ihlali iddialarını güçlendirmek için binlerce headnote ve Bulk Memo arasında detaylı karşılaştırmalar içeren kanıtlar sundu. Bu karşılaştırmalar, metinler arasında şaşırtıcı benzerlikler olduğunu gösteriyordu.
Eylül 2023'te Hakim Stephanos Bibas, tarafların karşılıklı özet yargılama (summary judgment) taleplerini büyük ölçüde reddetti. Summary judgment, ABD hukuk sisteminde dava tam olarak jüri karşısına çıkmadan önce, tartışmalı gerçek durumların olmadığı ve sadece hukuki soruların olduğu durumlarda hakimin karar vermesine olanak tanıyan bir prosedürdür. Mahkeme, headnote'ların telif hakkı korumasına uygun olup olmadığı ve Ross'un savunduğu adil kullanım konusunda faktör belirsizlikleri olduğunu belirtti. Dava, jüri tarafından çözüme kavuşturulması gereken anlaşmazlıklar içeriyordu.
Ağustos 2024'te planlanan jüri duruşması öncesinde beklenmedik bir gelişme yaşandı. Hakim Bibas duruşmayı erteledi ve tarafları yeniden özet yargılama dilekçesi sunmaya davet etti. Davanın hazırlıkları derinleştikçe, hakim konunun daha kapsamlı bir hukuki analiz gerektirdiğini fark etmişti.
Ve nihayet, 11 Şubat 2025'te, hakim Bibas'ın kararı geldi. Bu kararda çarpıcı bir rakam vardı: 2.243. Mahkeme, Thomson Reuters'ın dava kapsamında sunduğu 2.830 headnote örneğinden 2.243 tanesinin Ross Intelligence tarafından telif hakkı ihlali yapılarak kullanıldığına karar verdi. Bu rakam, ihlal edildiği kesin olarak belirlenen headnote sayısını gösteriyordu ve davanın maddi boyutunu ortaya koyması açısından kritikti. Mahkeme, bu headnote'ların her birinin yeterli oranda yaratıcılık içerdiğine ve telif hakkı koruması altında olduğuna hükmetti.
Daha da önemlisi, Ross'un "adil kullanım" savunması reddedildi. Yapay zeka eğitiminde kullanmak üzere başkasının telif haklı içeriğini kopyalamanın, en azından bu özel koşullarda, adil kullanım olarak değerlendirilemeyeceği belirtildi. Bu karar, yapay zeka şirketlerinin eğitim verilerini nasıl elde edebilecekleri konusunda emsal oluşturan ilk büyük hukuki yorum oldu.
Hukuk ve Teknoloji Arasındaki İnce Çizgi
Thomson Reuters v. Ross Intelligence davası, iki fundamental değer arasındaki gerilimin kristalleşmiş halidir: telif hakkı koruması ile teknolojik inovasyon özgürlüğü. Bu dava, yapay zeka sistemlerinin eğitiminde kullanılan büyük veri setlerinin hukuki statüsüne dair ilk önemli emsal niteliğindedir ve yapay zeka ekosisteminin düzenleyici çerçevesini şekillendirecek bir mihenk taşı olarak değerlendirilmelidir.
Mahkemenin analizi, adil kullanım doktrininin dört temel faktörü üzerinde yapılandırılmıştır. Hakim Bibas'ın kararında özellikle vurguladığı birinci faktör (kullanımın amacı ve karakteri), teknolojik yenilik ile ticari motivasyon arasındaki gerilimi ortaya koymuştur. Mahkeme, 2023 tarihli Andy Warhol v. Goldsmith davasına atıfta bulunarak, "dönüştürücülük" kavramını değerlendirirken, kullanımın orijinal eserin amacından temelde farklı bir amaca hizmet edip etmediğini sorgulamıştır. Ross'un yapay zeka sistemi, Westlaw'un headnote'larını kullanım amacıyla paralellik gösteriyordu: her ikisi de hukuk araştırmasını kolaylaştırmayı hedefliyordu.
Mahkemenin "ara aşama kopyalama" savunmasını reddetmesi, yapay zeka eğitiminin özel hukuki statüsüne dair kritik bir yorum içermektedir. Ross, kopyalamanın sadece "ara bir aşama" olduğunu ve son kullanıcıya sunulan içerikte headnote'ların doğrudan görünmediğini savunmuştu. Ancak mahkeme, yazılım geliştirme dünyasındaki bazı örneklerde (örneğin Google v. Oracle davasında) kabul edilen bu savunmanın, edebi metinlerin kopyalanmasına uygulanamayacağını belirtti. Google v. Oracle'da, belirli kodların kopyalanması birlikte çalışabilirlik için gerekliydi. Oysa headnote'lar söz konusu olduğunda, Ross alternatif yollarla (kendi özetlerini oluşturarak veya kamu malı içeriklerle çalışarak) yapay zeka sistemini eğitebilirdi.
Adil kullanım analizinde dördüncü faktör olan "pazar etkisi", kararın belkemiğini oluşturmuştur. Hakim Bibas, bunu "adil kullanımın en önemli unsuru" olarak nitelendirmiştir. Ross'un ürünü, Westlaw'a doğrudan rakip olarak konumlandırılmıştı ve potansiyel olarak iki pazarı tehdit ediyordu: hukuki araştırma pazarı ve yapay zeka eğitim verisi lisanslama pazarı. Özellikle ikinci pazar, henüz tam olarak gelişmemiş olsa da, mahkeme potansiyel pazar değerini koruma altına almanın önemini vurgulamıştır. Telif hakkı sahiplerinin, eserlerinin yapay zeka eğitiminde kullanımı için lisans ücreti talep etme potansiyeli, adil kullanım analizinde belirleyici bir faktör olarak kabul edilmiştir.
Hakim Bibas'ın kararında dikkat çeken önemli bir ayrıntı, davaya konu olan yapay zekanın "jeneratif olmayan" bir sistem olduğunu özellikle belirtmesiydi. Ross'un teknolojisi, yeni içerik oluşturmak yerine, kullanıcı sorgularına cevaben ilgili mahkeme kararlarını sunmaktaydı. Bu ayrım, üretken yapay zeka sistemleri için farklı bir yasal değerlendirme yapılabileceğini ima etmektedir. Ancak bu ayrıma rağmen, karar tüm yapay zeka ekosistemi için önemli prensipleri ortaya koymaktadır.
Telif hakları hukuku temelde, içerik üreticilerinin yaratıcı eserlerini koruyan ve bu sayede yeni eserler yaratmaya teşvik eden bir sistem olarak tasarlanmıştır. Yapay zeka ise, mevcut içeriği kullanarak öğrenen ve bu öğrendiklerinden yeni değer oluşturan bir teknolojidir. Thomson Reuters v. Ross Intelligence davası, bu iki kavramın kesişim noktasında ortaya çıkan hukuki ve etik ikilemleri gün yüzüne çıkarmıştır. Mahkemenin vardığı sonuç, kamuoyunda çeşitli tepkilerle karşılanmıştır: Bazıları inovasyonun önünün kesildiğini savunurken, diğerleri içerik üreticilerinin emeklerinin korunmasının uzun vadede daha sağlıklı bir teknolojik ekosistem oluşturacağını belirtmiştir.
Bu davanın en önemli hukuki miraslarından biri, telif haklı içeriklerin yapay zeka eğitiminde kullanımının, en azından belirli koşullar altında, izinsiz yapılamayacağını açıkça ortaya koymasıdır. Bu prensip, yapay zeka geliştirme süreçlerinde yeni bir paradigma değişikliğini gerektirecek ve muhtemelen içerik sahipleri ile teknoloji geliştiricileri arasında daha karmaşık lisanslama modellerinin doğmasına yol açacaktır.
Yapay Zeka Geliştiricileri İçin Yeni Bir Dönem
Thomson Reuters v. Ross Intelligence davası, yapay zeka endüstrisinde tektonik bir değişimin habercisidir. Şubat 2025 kararı, yapay zeka geliştirme süreçlerinde telif haklı materyallerin kullanımına dair temel kuralları yeniden yazmış, endüstrinin iş modellerini ve veri edinme stratejilerini kökten etkileyecek bir döneme kapı aralamıştır.
Yapay zeka sistemlerinin geliştirilmesi, devasa miktarda veri gerektirir. Bu sistemler ne kadar fazla ve çeşitli veriyle beslenirse, o kadar başarılı sonuçlar üretir. İşte bu temel ihtiyaç, yapay zeka şirketlerini sürekli daha fazla veri arayışına iter. Şimdiye kadar pek çok yapay zeka geliştiricisi, internette bulunan içerikleri, kitapları, makaleleri ve özel veritabanlarını izinsiz olarak taramış, modellerini eğitmek için kullanmıştır. Ross Intelligence'ın yaptığı da özünde buydu - değerli bir içerik kaynağını, kendi modelini eğitmek için kullanmak.
Mahkeme kararının en çarpıcı sonuçlarından biri, yapay zeka eğitiminde kullanılan içeriklerin "ara aşama" olarak nitelendirilmesinin, otomatik olarak adil kullanım sağlamadığını ortaya koymasıdır. Ross, içeriği son kullanıcıya doğrudan sunmadığını, sadece modeli eğitmek için kullandığını savunmuştu. Fakat mahkeme, bu kullanımın da telif hakkı ihlali olduğuna hükmetti. Bu emsal, tüm yapay zeka endüstrisi için şok dalgaları yarattı. Artık şirketler, eğitim aşamasında kullandıkları her içeriğin hukuki statüsünü sorgulamak zorunda kalacaklar.
Pratikte bu karar, yapay zeka geliştiricileri için üç temel seçenek sunuyor: Telif haklı içerikler için lisans anlaşmaları yapmak, kamu malı olan verilere yönelmek veya orijinal içerik oluşturmak. Her seçeneğin kendine özgü zorlukları var. Lisanslama maliyetli ve karmaşık olabilir. Kamu malı veriler sınırlı ve belirli alanlarda yetersiz kalabilir. Orijinal içerik üretmek ise hem zaman alıcı hem de pahalıdır.
Bu yeni hukuki çerçeve, büyük teknoloji şirketleri ile küçük yapay zeka startupları arasındaki uçurumu derinleştirebilir. Microsoft, Google ve Amazon gibi devler, değerli içerik için lisans anlaşmaları yapabilecek mali güce sahipken, küçük girişimciler bu yeni maliyet katmanını kaldırmakta zorlanabilirler. Ross Intelligence'ın kendi davasının mali yükü altında operasyonlarını durdurması, bu durumun çarpıcı bir örneğidir.
İçerik sağlayıcılar için ise karar, yeni bir gelir kapısı açmıştır. Telif haklı içerik sahipleri, eserlerinin yapay zeka eğitiminde kullanımı için lisans ücretleri talep edebileceklerdir. Özellikle yayıncılık, medya ve hukuk gibi sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, veritabanlarını yapay zeka geliştiricilerine pazarlayabilecek, böylece değerli içeriklerinden yeni bir gelir akışı oluşturabileceklerdir.
Akademik ve araştırma kurumları için karar, veri paylaşımı ve işbirliği modellerini yeniden değerlendirme ihtiyacı doğurmuştur. Açık kaynak ve açık bilim hareketleri, bu yeni hukuki çerçevede nasıl ilerleyeceklerini planlamak zorundadır. Kamu yararına yapay zeka araştırmaları, telif hakkı engelleriyle karşılaşmamak için yasal korumalar ve istisnalar talep etmeye başlamıştır.
En çarpıcı gelişmelerden biri, kararın ardından piyasada ortaya çıkan yeni aracı şirketlerdir. Bu şirketler, içerik sahipleri ile yapay zeka geliştiricileri arasında köprü kurarak, lisanslama süreçlerini yönetmeyi ve kolaylaştırmayı hedeflemektedir. "Veri lisanslama platformları" olarak adlandırılan bu yeni iş modeli, hızla büyüyen bir pazar oluşturmaktadır.
Thomson Reuters-Ross davası, yapay zeka dünyasında yeni bir dönemin başlangıcını işaret etmektedir. Bu dönemde, veri ve içerik daha değerli hale gelmiş, bunların kullanımı daha dikkatle yapılması gereken bir süreç olmuştur. Yapay zeka geliştiricileri artık sadece teknolojik zorlukları değil, aynı zamanda hukuki ve etik sınırları da göz önünde bulundurarak ilerlemek zorundadır. Bu yeni denge, yapay zekanın geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır.
Geleceğe Dair Sorular ve Endişeler
Thomson Reuters v. Ross Intelligence davası, yapay zeka ve telif hakları hukukunun kesişiminde ortaya çıkan ilk büyük yasal içtihat olarak, daha geniş teknolojik ve hukuki soruları gündeme getirmektedir. Bu kararın etkileri, hukuk teknolojileri alanının ötesine geçerek, yapay zeka ekosisteminin tamamına yayılma potansiyeli taşımaktadır.
Davanın en dikkat çekici hukuki sonuçlarından biri, yapay zeka eğitiminde kullanılan telif haklı içerikler için "adil kullanım" doktrininin sınırlarını belirlemesidir. Hakim Bibas'ın kararı, adil kullanım analizinde ticari amaç ve pazar etkisi faktörlerinin ağırlığını vurgulamaktadır. Bu analitik çerçeve, diğer yapay zeka telif hakkı davalarında da uygulanabilecek bir metodoloji sunmaktadır. Özellikle müzik endüstrisindeki yayıncıların, Suno AI ve Uncharted Labs gibi jeneratif müzik yapay zekası geliştiricilerine karşı açtıkları davalarda bu emsal kararın etkileri görülmeye başlanmıştır.
Kararın önemli bir boyutu, jeneratif ve jeneratif olmayan yapay zeka sistemleri arasında yapılan ayrımdır. Hakim Bibas, Ross'un sisteminin "jeneratif yapay zeka olmadığını" özellikle belirtmiştir. Bu, teknolojik sınıflandırmanın hukuki analizi etkileyebileceğini göstermektedir. Jeneratif yapay zeka sistemleri, eğitim verilerinden öğrenerek tamamen yeni içerik oluşturur; bu durumda "dönüştürücülük" argümanı daha güçlü olabilir. Karşılaştırmalı hukuki analizde, bu teknolojik ayrımın nasıl değerlendirileceği kritik bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası bağlamda düşünüldüğünde, ABD mahkemesinin bu kararı küresel etkilere sahip olacaktır. Birleşik Krallık, Avrupa Birliği ve Japonya gibi bölgelerdeki yapay zeka geliştiricileri, bu emsal kararın kendi hukuk sistemlerindeki potansiyel yansımalarını değerlendirmektedir. Her ne kadar telif hakları hukuku ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, adil kullanım doktrininin çeşitli varyasyonları birçok hukuk sisteminde mevcuttur. Türkiye'de de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında benzer istisnalar bulunmaktadır, ancak yapay zeka eğitimi için özel bir düzenleme henüz bulunmamaktadır.
Yapay zeka teknolojisinin hızla ilerlemesi, telif hakları yasalarının güncellenmesi gerekliliğini de gündeme getirmektedir. Mevcut yasalar çoğunlukla dijital öncesi çağda hazırlanmış olup, yapay zeka gibi yeni teknolojilerin yarattığı karmaşık durumları öngörmemişti. Bu dava, politika yapıcılar için bir uyarı niteliğindedir: Yapay zeka çağında telif hakları rejiminin yeniden düşünülmesi gerekmektedir. ABD Kongresinde ve Avrupa Parlamentosu'nda bu konuyla ilgili tartışmalar başlamıştır, ancak kapsamlı yasal reform henüz gerçekleşmemiştir.
Telif hakları hukukunun temel amacı, yaratıcılığı teşvik etmek ve yenilikçiliği ödüllendirmektir. Yapay zeka bağlamında bu amaç, çeşitli zorluklarla karşılaşmaktadır. Bir yandan içerik üreticilerinin haklarının korunması, diğer yandan teknolojik yeniliğin desteklenmesi arasında hassas bir denge kurulması gerekmektedir. Thomson Reuters v. Ross Intelligence davası, bu dengenin nasıl kurulacağı sorusuna mahkemelerin yaklaşımını göstermektedir.
İleriye dönük olarak, yapay zeka eğitim verilerinin lisanslanması için yeni iş modelleri ve standartlar geliştirilmesi beklenmektedir. "Veri lisanslama ajanları" ve "AI-ready lisans metinleri" gibi yeni kavramlar ortaya çıkmaktadır. İçerik sahipleri ile yapay zeka geliştiricileri arasında köprü kurabilecek bu mekanizmalar, hem yaratıcıları korurken hem de teknolojik ilerlemeyi destekleyecek şekilde tasarlanmaktadır.
Thomson Reuters-Ross kararının uzun vadeli etkileri henüz tam olarak anlaşılmamıştır. Bu karar, yapay zeka ve fikri mülkiyet kesişimindeki ilk büyük yasal mihenk taşıdır, ancak kesinlikle sonuncusu olmayacaktır. Önümüzdeki yıllarda, yapay zekanın yaratıcı süreçlerdeki rolü ve telif haklı içeriklerle etkileşimi hakkında daha fazla dava ve düzenleme göreceğiz. Bu evrimleşen hukuki manzarada, yapay zeka endüstrisi ve içerik üreticileri yeni bir ortak zemin bulmak için çaba göstermek zorunda kalacaktır.